İlişkilerin Fıtratı Üzerine Birkaç Söz

 “Havva’ya yaklaştı ve bütün cesaretini toplayarak, bayan, dedi, şu kırmızı elmayı yiyelim mi, yani, açıkçası bayan, benimle çıkar mısınız? Oralı olmadı bayan. Elma ağacın ardından bırakıp Ademi, ırmağı, kuş seslerini, rüzgârın esişini dinliyormuş gibi yaparak sessizliğini bozmadı. Ben, dedi içinden, benden sonraki kadınların sözcüsü olarak biraz daha beklemeliyim, süründürmeliyim Ademi. Ne münasebet dedi, yemeyeceğim işte elmanızı! Durduğu mesafeden, cesaretini kaybetmeyerek, eğer, diye düşündü Âdem, şimdi vazgeçersem, benden sonraki erkeklere yazık etmiş olurum. Israr etmeliyim… Lütfen, dedi Âdem, sizi çok seviyorum. Bütün bu ağaçlar, bütün bu sular, bütün bu gökyüzleri, bütün bu uğultular, efiltileri bütün bu gün ışıkları sizsiz bir hiç… Bunlar ne ki, siz olmadan! Siz benim ırmağımsınız, güneşimsiniz, serinliğim, aydınlığım…”

“Evrendeki somutlukların yüzde sekseninden fazlası çift olarak yaşamını sürdürür. Evrende olağan olan, çift, yani birbirinin etrafında dönüp duran yıldızlardır. Bekar bir yıldız olan Güneş bir istisnadır.”

Varlığın da kendini tek başına ifade etmesi için kudrete ihtiyacı varken ve Dünya gibi büyük bir kudret bile uydusu Ay olmadan varlığının gerekliliklerini yerine getiremiyorken, insan bu kudretin çok aşağısında kaldığı için hayatını tek başına sürdürmesi mümkün değildir. Ancak gezegenler için ‘uydu’, insanlar için de ‘çift’ kelimeleri ile karşılanacak bu durum elbette ki fizik yasalarında görüldüğü gibi çekim kuvvetlerinden dolayı birbirlerine zarar verir.

Evrende de birbirine çift olan ve birbirinin etrafında dönen cisimler karşısındakini deformasyona uğratır. Varlığının gereği olarak düzen, bu çiftlerden oluşur. Evrendeki çiftlerin birbirine karşı olan çekim gücü ne kadar fazlaysa karşı deformasyonları da o kadar fazla olur. Bir kadın ve bir erkeği de iki gök cismine benzetirsek çekim gücü, yani aşk büyüdükçe deformasyon artar ama birbirlerinin varlığını yerine getirme, yani yörüngeye ihtiyaç duydukları için birbirlerinden kopamaz ve eriyip giderler.

Aşkın varlığının vücut bulmadığı zamanda Âdem ve Havva’yı birbirine bağlayan şey neydi? Kimisinin yorumlarına göre Âdem ve Havva cennetten kovuldu yasak elmayı yediği için. Adem’e o elmayı yediren güç neydi? Âdem neden tek başına yemeyi düşünmedi de Havva’ya teklifte bulundu? Fiziksel çekicilik miydi ikisine o cesareti veren? Yukarıda alıntıladığım paragrafta Âdem ve Havva’nın ilk diyaloglarında birbirlerine aşktan dem vurmaları kulağa olanaksız gelebilir. Bunun sebebi bilinçli insanların kendi zihinsel ve fiziksel açlıklarını doyurmak için değil de insanlığın oluşmasını sağlamak için buldukları birlikteliktir. Bunun haricinde aşkın, tıpkı tanrı inancı gibi fiziksel değil, ruhsal bir içtepi, yani iman bağı olduğunu apaçık görebiliriz.

“Aşk, kötü bir illettir. ” der Gabriel Garcia Marquez.

Kimisi de aşkı birtakım cinsel arzular bütünü olarak görür ama aynı zamanda Gabriel Garcia Marquez bir başka eserinde, ” Seks, insanın aşkı bulamadığında elinde kalan bir tesellidir. ” der.

Aşk mı cinselliğin kölesidir, cinsellik mi aşkın? Bir kadın ve bir erkeği birbirine sıkı sıkıya bağlayan şey kalben duyulan sevgi midir yoksa birbirlerini çekici bulmaları ve aşk adı altında varlıklarını devam ettirme yolunda çiftleşmeleri mi? Bu soruların cevabı kuvvetle göreceli olmakta birlikte kesin bir sonuç edinilmesi olanaksızdır. Bu sorular biraz da kişisel karakterin aşkın varoluşuyla harmanlanması sonucu ortaya çıkan kuruntulardır. Aşka ve hayata bakış açısı olmayan insan için aşk sadece cinsel istekler ütopyasıdır. Hayatın anlamını kavrayabilmiş insan için de aşk, bu ütopyanın yanı sıra bir anlamda ruhun doyurulması, yani “katharsis” olayıdır.

“Katharsis” kavramını ele aldığımızda gördüğümüz şey musiki, bale vb. bilumum ‘sanat’ ilkesini taşıyan tüm ürünleri kapsayan bir kavram olduğudur. Aşkı da bir sanat türü veya ürünü olarak düşünürsek bunu katharsis kavramının içinde düşünmek kabildir.

Şimdiye kadar katharsiste incelenen kavramlardan farklı olarak aşkı da bunun içine koyduk. Aşkı bir ruh arınması olarak görmemizin sebebi, aşkın insana incelik katması ve ruhunu doyurmasıdır. Kişisel özelliklere göre değerlendirilebilen aşk, tıpkı sanat gibi birden fazla bakış açısıyla yorumlanabilir: Sadece erkeğin sevgisinin bulunduğu aşk, sadece kadının sevgisinin bulunduğu aşk, gibi. Yukarıda belirttiğimiz üzere ilk insandan beri bir ‘âşık olma’ durumu bulunur.

Yorum bırakın